Kadir Cesur / Gazete Duvar
Van, 23 Ekim ve 9 Kasım 2011 tarihlerinde 7,2 ve 5,6 büyüklüğünde iki yıkıcı depremle sarsıldı. Depremler yüzlerce kişinin ölümüne, binlerce evin yıkılmasına neden oldu. Buna cevaben öncelikle çadır kentler kuruldu, ardından acil barınma ihtiyacını karşılamak için konteyner konutlar kuruldu.
Yıllar geçtikçe bu geçici barınaklar yavaş yavaş yıkıldı ancak Tuşba’nın merkez ilçesine bağlı Seyrantepe mahallesindeki konteyner kent 13 yıl boyunca yerinde kaldı. Onlarca aile hâlâ orada yaşıyor.
120 konteynerden oluşan alanda geçen yıl 72 aile barınmıştı. Artık aile sayısı neredeyse tüm konteynerleri dolduracak kadar arttı. Ayrılan bazı aileler artık yüksek kira fiyatlarını karşılayamayacakları için geri döndüler.
Evsiz kalan ve başka sığınacak ya da maddi imkânı olmayan diğerleri de son çare olarak konteyner kente taşındı. Bölge aslında küçük bir mahalleye dönüştü. Sakinlerin bir kısmı orada doğup büyüdü, diğerleri ise son yıllarda geldi.
Zorlu yaşam koşullarından en çok çocuklar etkilendi. Bir kilometre uzaktaki bir okulun zil sesi duyulsa da çoğu çocuk ya okula gidemiyor ya da eğitimine devam edemeyeceğini bilerek büyüyor. Gazete Duvar bu çocuklardan bazılarının anneleriyle konuştu.
Nazife Yoğun Van depremini yaşadı. O, oğluyla birlikte kiraladıkları evin enkazı altında mahsur kaldı ancak birkaç saat sonra kurtarıldı. Yaşları 16 ve 17 olan iki oğlu olan Yoğun, onları ancak beşinci ve altıncı sınıfa kadar okula gönderebildi.
“Depremden sonra buraya gelmekten başka seçeneğimiz yoktu. Çocuklarım küçüktü ve eşim çalışamıyordu. Aradan 13 yıl geçti, çocuklarım büyüdü ama biz hâlâ buradayız. Eğitimlerine devam edemedim. Şimdi oğullarımdan biri ayakkabı parlatıyor, diğeri ise eve getirmek için çöpten bir şeyler topluyor. Yetkililerin de bizi düşünmesi gerekiyor. Bizi düşünürlerse biz de başkaları gibi yaşamak isteriz. Kimse bizi görmüyor, kimse yardım etmiyor.”
Bu bölgedeki çocukların çoğu aynı ilkokula gidiyor. Dersler sabah 08.00’de başlayıp 14.00’te bitiyor. Anneler çocuklarına beslenme çantası hazırlamak isteseler bile çoğu zaman bu mümkün olmuyor. Memihan Polat da o annelerden biri.
Polat, iki yıl önce kira ödemedikleri için tahliye edilen ailesiyle birlikte boş bir konteynere taşınmıştı. Maddi sıkıntılar nedeniyle çocuklarını okuldan almayı düşündüğünü söyledi.
“Her gün farklı bir şeye katlanıyoruz. Okul yiyecek vermiyor. Beslenme kutularına bir şey koymam gerekiyor ama hiçbir şey yok. Bazen içine bir patates, bazen de bir parça peynir koymayı başarıyorum. Okul bir şey istediğinde karşılayamıyoruz. Onlar çocuktur, heyecanlanırlar, bir şeyler isterler ama biz bunları sağlayamıyoruz. Böyle devam ederse ortaokuldan sonra onları çıkaracağım. Lise ve üniversite imkansızdır. Onları bizimki gibi bir hayat yaşamamaları için eğitmek istiyorum ama imkanımız yok.”
Özkaya ailesi de 13 yıldır konteyner kentte yaşıyor. Baba sağlık sorunları nedeniyle çalışamıyor. Anne Semra Özkaya, “ekmek almaya bile yetmiyor” dediği sosyal yardım ödemeleriyle üç çocuğundan ikisini okula göndermeye çalışıyor.
Ayrıca onları okula devam ettirememekten de endişe ediyor: “13 yıldır burada yaşıyorum. Hiçbir zaman düzgün bir evde yaşamadığımı fark ettim. Bazen babamın evini ziyaret ettiğimde orası saray gibi geliyor. Üç çocuğum da burada doğdu. Bunlardan ikisi okula gidiyor. Okulun çocuklardan bazı istekleri var. Mesela üniforma istediler ama alamadık. Devlet kitap dağıtıyor ancak okul bazen ek kitap ve test materyalleri istiyor. Bunları da göze alamayız. Çocuklarım her konuda geride kalıyor. Dördüncü sınıftaki çocuğum hâlâ hiçbir şey öğrenemedi. Onları okula göndermeye nasıl devam edebilirim?”
Konteyner kentteki bir diğer sorun ise özellikle çocukları etkileyen sağlık sorunlarına yol açan çevre kirliliğidir. Uzun süredir eşiyle birlikte gönüllü olarak konteyner kentini ziyaret eden Dr. Ömer Alpago ile tanıştık.
Burada yaşayan çocukların sağlık risklerine dikkat çeken Alpago, “Buradaki çocuklar özellikle kış aylarında sıklıkla alt solunum yolu enfeksiyonlarına maruz kalıyor. Temel beslenme ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorlanıyorlar. Anneler bebeklerine süt sağlamakta zorlanırlar. Bu beslenme eksiklikleri nedeniyle çocukların odaklanma, motive kalma ve derslere katılma yetenekleri azalıyor.”
Buna göre doktorların en büyük endişesi bir salgının ortaya çıkmasıydı. “Burada her 10 çocuktan 7’sinde, özellikle de kız çocuklarında bit var. Birçoğunda bağırsak enfeksiyonu da var. Bu çocuklar gelişimsel sorunlarla karşılaşacak ve sağlıklı büyüyemeyecekler.”
(Ayşenaz Toptaş’ın İngilizce versiyonu)