Selim Üzüm / Gazete Duvar
Kimya Mühendisleri Odası (KMO) İstanbul Şubesi 17 Ağustos’ta “İstanbul Depremi Sonrası Kimyasallardan Kaynaklanan Tehlikeler” başlıklı bir rapor yayınladı.
Rapor, 1999 yılında Türkiye’nin kuzeybatısında meydana gelen ve en az 18.000 kişinin ölümüne yol açan 7,4 büyüklüğündeki deprem olan Marmara Depremi’nin 25. yıldönümüne denk geldi.
Raporda, aradan geçen yıllar dikkate alınırken, uzmanların “Büyük İstanbul Depremi”nin yaklaşmakta olduğu konusunda uyardığı kimyasal risklere dikkat çekildi.
Raporda, olası bir deprem sonrasında kentte bulunan kimyasallardan kaynaklanabilecek ikincil tehlikelere ilişkin öngörü ve analizlere yer verildi.
Raporda, İstanbul’da bir yıl içinde üretilen, taşınan, depolanan ve tüketilen kimyasalların kesin miktarının bilinmediği vurgulandı. Bu verileri toplayan, risk değerlendirmelerini en iyi ihtimalle yalnızca “tahmini” yapan merkezi bir kurumun eksikliğine dikkat çekildi.
Analizde, deprem sonrasında kentteki kimyasal stoklarından kaynaklanabilecek yangın, patlama, kimyasal ve gaz sızıntısı, su baskını, salgın hastalık ve çevre kirliliği gibi ikincil felaket riskleri detaylandırıldı.
Raporda, 17 Ağustos 1999’daki Marmara depremi sonrasında İzmit Körfezi’ne dökülen 50 ton mazotun zamanla körfezdeki zehirli madde konsantrasyonunu artırdığına değinildi.
Raporda yer alan kaza senaryoları ve modeller, İstanbul ve Kocaeli’de depolanan Toluen Diizosiyanat (TDI) tanklarının deprem sırasında hasar görmesi veya bunlardan sızıntı yapmasının kalıcı organ hasarına, solunum sorunlarına, astım krizlerine ve cilt tahrişlerine neden olabileceği konusunda uyardı. Raporda, bir TDI tankına 50 metre mesafedeki tüm canlıların öleceği, riskin 80 metreye kadar çıkabileceği belirtildi.
Benzer bir model ise Marmara Bölgesi’ndeki Ambarlı, Marmara Ereğlisi, Kocaeli Yarımca ve Körfez ilçelerindeki LPG tankları için oluşturuldu. Bu modele göre bir patlama, 1000 metreye kadar ulaşan bir ateş topu oluşturabilir. Bu ateş topunun ısı enerjisi, tankın 2.500 metre yakınındaki herkes tarafından hissedilebilir ve potansiyel olarak ölümlere ve birinci derece yanıklara neden olabilir.
Rapor potansiyel çözüm ve önerilerle sona erdi. Bu doğrultuda yerel yöneticilerin, doğal afetler ve olası kazalarda can ve mal korumayı odağına alarak, üretimin her aşamasında emisyon ve atık miktarlarını tespit etmek amacıyla il ve bölge bazında “Tehlikeli Kimyasal Envanteri” oluşturmaları teşvik edildi.
Ayrıca, kimyasal üretim ve depolama tesislerinin şehir dışına taşınması ve yerleşim yerlerinden ya da sele maruz kalan alanlardan uzaklaştırılması gerekiyor.
İstanbul İtfaiyesi’nin kimyasal kazalara müdahale etme kapasitesi artırılacaktı.
Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Bölgesel Deprem-Tsunami Takip Merkezi Müdürü Profesör Doğan Kalafat, İstanbul’un önümüzdeki altı yıl içinde yüzde 64 olasılıkla 7,0’ın üzerinde büyüklükte bir depremle sarsılmasının beklendiğini söyledi.
Uzmanların çoğu, mevcut kentsel politikaların sürdürülmesi halinde depremin büyük bir yıkıma ve çok sayıda ölüme yol açabileceğini vurguladı.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İstanbul Planlama Ajansı’nın (IPA) son raporunda, İstanbul’daki binaların yüzde 20’sinin ağır hasar göreceği, mega kentteki 6,8 milyon binadan 1,3’ünün 7,5 büyüklüğünde çökme tehlikesiyle karşı karşıya olduğu belirtildi. deprem.
İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, mega kentte 90 bin binanın tamamen yıkılma tehlikesi bulunduğunu, bunların depreme dayanıklı hale getirilmesinin maliyetinin 360 milyar lirayı geçebileceğini söyledi.
(Ayşenaz Toptaş’ın İngilizce versiyonu)