Kıbrıslı Türkleri Rumların katliamlarından kurtaran operasyonun 50. yıl dönümünden üç gün sonra gerçekleştirilen etkinlik, KKTC’nin uluslararası alanda tanınmasına yönelik kararlılığın dile getirilmesine vesile oldu. Kurtulmuş, KKTC’yi “Kıbrıs Türk devleti” olarak nitelendirdiği bir Türk gazeteciye ve daha sonra sempozyumda yaptığı konuşmada bu açıklamalara açıklık getirdi. “Hayır, bu bir dil sürçmesi değil. Yıldönümünde yapılan parlamento oturumunda da söyledim. Yeni bir döneme giriyoruz. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti için yeni bir dönem başladı. Kıbrıs’ın tanınması için her platformda mücadelemizi sürdüreceğiz” dedi.
Türkiye, barış operasyonlarında uluslararası hukuk çerçevesinde garantör devlet olarak hareket etmiş ve bu tavrını bugüne kadar kararlılıkla sürdürmektedir. Ankara, Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar arasında bölünmüş adanın “yeniden birleşmesi”ne karşı çıkan Kıbrıslı Türkleri kararlılıkla destekliyor. Adanın uluslararası alanda tanınan tek kısmındaki Kıbrıslı Rumlar, Türkiye’nin Kıbrıs’ta “işgalci bir güç” olduğu söylemini sürdürüyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kıbrıs sorununa ilişkin müzakerelerin ilerlemesinin tek yolunun soruna iki devletli çözüm olduğunu belirtti. KKTC egemen, tam bağımsız bir devlet olarak tanınmayı istemektedir.
Kurtulmuş, Türkiye’nin 1974’teki müdahalesi olmasaydı, Kıbrıs’ın şu anda Gazze’de yaşanan soykırıma benzer bir soykırımla karşı karşıya kalacağını söyledi. “Uluslararası sistemin çözüm bulamadığını biliyoruz. Bunu çözemediler ve çözecek kapasiteleri de yok” dedi.
“Kıbrıs’ın artık bir işgalcisi var ve Kıbrıs devletini ortadan kaldıran da Kıbrıs Rum tarafıdır. Türkiye Kıbrıs’ı asla terk etmeyecek ve varlığı orada kalacaktır. Her zaman Kıbrıs halkının yanında olacağız” diye vurguladı.
Ersin Tatar ise, Kıbrıs’ın 1571’de Osmanlılar tarafından fethedildiğini ve İngiltere’nin adanın tek taraflı ilhakından önce 307 yıl hüküm sürdüğünü belirterek, “Yunan nüfusunu artırmaya yönelik, Kıbrıs ile Yunanistan’ın bir olduğu algısını yaratmaya çalışan çeşitli komplolar” dedi. birleşik bir varlık.”
Tatar, uluslararası toplumun Kıbrıslı Türklerin haklarını göz ardı ettiğini ve ambargo uyguladığını söyledi. Ada için sürdürülebilir çözümün halkın egemenliğine dayanması gerektiğini vurguladı. Tatar, özellikle Türkiye’nin Avrupa Birliği’nden dışlanması ışığında federal çözümün “tehlikelerine” dikkat çekti. Müzakerelerin devamı için egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü şarttır” dedi. “Kıbrıslı Rumların egemenliği var, İngiltere’nin diğer ülkelere müdahale edebileceği egemenlik üsleri var, ancak Kıbrıs’ın gerçek yerlisi olan Kıbrıslı Türklerin egemen olmasına izin verilmiyor” dedi.
Türkiye, Kıbrıslı Rumların Türkiye’nin güneyindeki adaya yaptığı darbe girişiminin ardından 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs Barış Harekatı’nı başlattı. Sonuçta Kıbrıs’ın Yunanistan’a katılmasını engelleyen operasyon, Kıbrıs Türk toplumunun güvenliğinin güçlendirilmesinin önünü açtı. Türkiye iki gün sonra operasyonu askıya aldı ve İngiltere ile Yunanistan’ı müzakere masasına çağırdı. Sonuçta garantör devletler 30 Temmuz 1974’te Cenevre Deklarasyonu’nu imzaladılar. Türkiye, 14 Ağustos’ta askeri operasyonu yeniden başlattı ve iki gün sonra ateşkes ilan edilerek operasyon başarıyla tamamlandı. Ancak bunu, geri çekilen Kıbrıslı Rum birliklerinin dönüş yolunda Türk köylerinde katliam yapmasıyla yaşanan trajedi takip etti. Barış Harekatı’nın sona ermesinin ardından toplu mezarlar ortaya çıktı. Operasyonda Türk ordusu 498 askerini kaybederken, operasyonda 70 “mücahit” (gönüllü Kıbrıslı Türk savaşçı) öldürüldü.
Operasyondan yaklaşık iki ay sonra Kıbrıslı Türkler özerkliklerini ilan ettiler ve bir yıl sonra da Kıbrıs Türk Federal Devleti’nin kurulduğunu duyurdular. 1983 yılında adı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) olarak değiştirildi.
Ankara, başta Türk Devletleri Teşkilatı (OTS) olmak üzere çeşitli uluslararası platformlar aracılığıyla daha geniş çapta tanınması için harekete geçti. Ada 2004 yılında AB’ye devlet olarak kabul edildi, ancak AB yalnızca Kıbrıs Rum yönetimindeki güney kesimini tanıyor. Kıbrıslı Türkler ve Rumlar arasında Birleşmiş Milletler’in arabuluculuğunda müzakereler sürüyor ancak çözüm çok uzak görünüyor.
Geçtiğimiz hafta TBMM, Barış Harekatı’nın 50. yıl dönümüne ilişkin bir kararla KKTC’ye uygulanan uluslararası ambargoların kaldırılması çağrısında bulunmuştu.
Kararda, “Kuzey Kıbrıs’ın, uluslararası toplumun bağımsız ve egemen bir üyesi olarak hak ettiği yeri alması artık gecikemez” denildi. “Uluslararası topluma, Kıbrıs Türk halkına uygulanan insanlık dışı tecridin sona ermesi ve Kıbrıs Türk halkını tanıması çağrısında bulunuyoruz.” Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni hak ettiği şekilde ödüllendireceğiz” dedi.
Kararda, Kıbrıs Türk halkının Türkiye’nin desteğiyle “adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüm” için samimi çaba sarf ettiği vurgulandı. Kararda, “Ancak 50 yılı aşkın süredir devam eden müzakere sürecinde Türk tarafının yapıcı rolüne rağmen Rum tarafının tavizsiz tutumu nedeniyle herhangi bir sonuç elde edilemedi” denildi. “Kıbrıslı Rumlar AB üyeliğiyle ödüllendirilirken, Kıbrıslı Türkler haksız ve insanlık dışı tecrit, kısıtlama ve ambargolara maruz kaldı.” “İki devletli çözüm politikası, Akdeniz bölgesinde istikrar ve kalıcı barışı sağlamanın tek yoludur.” Kararda, “Türkiye, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da, garantör devlet ve vatan olarak üzerine düşen sorumlulukları hassasiyetle yerine getirerek, Kıbrıs Türklerinin özgürlük ve refahının garantörü olmaya devam edecektir.” Açıklamada, “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin KKTC’ye verdiği tam destek her koşulda ve kesintisiz olarak devam edecektir.” ifadelerine yer verildi.