1. Haberler
  2. Son Dakika
  3. Gündem
  4. Türkiye böyle bir üslubu hak etmiyor

Türkiye böyle bir üslubu hak etmiyor

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Millet Kütüphanesi’nde, Kütüphane 5.0 ve İnsan Merkezli Dijital Dönüşüm Internasyonal Konferansı’nda konuştu.

CHP Genel Başkanı Özgür Hususi’e son açıklamalarına tepki gösteren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Dün ana karşıcılık partisinin hezeyanlarını kendi partisi hem de ülkemiz siyaseti açısından emin olun hicap duyarak takip ettim. Konuşan Türkiye’nin ikinci büyük partisinin genel başkanı mı yoksa ayarları bozulmuş hakaret otomatı mı maalesef belli değil” ifadelerini kulllandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar:

Biz ilk emri “İkra bismi rabbikellezi halak” şu demek oluyor ki, “Yaradan Rabbinin adıyla oku” olan bir inancın müntesipleriyiz. İlim erbabımız bilgiyi yitik malları olarak görmüş ve hayatları süresince bilginin ardında koşmuşlardır. Şunu da ilk olarak ifade etmek durumundayım. Kütüphanecilik anlamında 1300 senelik oldukça köklü bir geleneğimiz var. Emevilerden Abbasilere, Selçuklulardan Osmanlı Cihan Devleti’ne, oradan bugünkü Cumhuriyetimize bu alanda ciddi bir birikim sahibiyiz. Asırlar süresince bayındır ettiğimiz şehirlerde, kurduğumuz devletlerde, inşa ettiğimiz medeniyetlerde kitap ve alim hep merkezde yer almıştır.

Şam’daki Beyt’ül Hikme, Bağdat’taki Nizamiye Medresesi, Anadolu’da Karatay Medresesi, Gök Medrese, İstanbul’da Sahn-ı Seman ve Süleymaniye Kütüphaneleri ve daha nicesi… Tüm bu yapılar yalnızca kendi muhitlerine değil, tüm dünyaya ilim ve irfan yaymışlardır. Gerek cami, gerekse vakıf ve medrese kütüphanelerimiz hem dini ilimlerde hem pozitif bilimlerde güvenilir bilginin temel kaynakları oldu. Avrupa’dan ve dünyanın öteki bölgelerinden bilim adamları ve talebeler işte bu merkezlerde asırlar süresince ilim eğitim etmeye geldiler. Buralardan öğrendikleri informasyon ve metotlarla kendi ülkelerindeki üniversite ve kütüphanelerin kurulmasına öncülük ettiler. Hakkımız tam manasıyla teslim edilmese dahi günümüzün bilim ve kültür mirasına milletimizin yapmış olduğu katkı göz ardı edilemeyecek kadar büyüktür.

KİTAPLA ARAMIZ AÇILDIĞINDA GÜÇ KAYBETTİK

Tarihimize şu şekilde bir göz attığınızda karşınıza çıkan ilk hakikatlerden biri şudur kıymetli dostlar: İlme ne vakit hak etmiş olduğu kıymeti vermişsek, kitaba ve bilgiye ne vakit dört elle sarılmışsak, dünya evveliyatına geçen en büyük başarılarımızı işte o vakit elde etmişiz. Refah ve güvenliğimizi, refah seviyemizi işte o vakit istediğimiz düzeye getirebilmişiz. Fakat ilimle, irfanla, bilgiyle, kitapla aramız açıldığında ise geriye düşmüş, zayıflamış, güç yitirmiş, takip edilen değil, takip eden konuma gelmişiz.

Burada şu anekdotu sizlerle bilhassa paylaşmak isterim. Gençler, burası oldukça mühim. Yavuz Sultan Selim Han hem alimlere büyük saygı gösterir hem de okumayı oldukça severdi. O denli ki sefere çıkmış olduğu zamanlarda gezici kütüphanesini de yanına aldırırdı. Mısır seferi dönüşünde devrin en büyük alim ve müverrihlerinden Kemal Paşazade ile yan yana at üstünde bilimsel bir sohbete koyulmuşlardır. Bu sırada Kemal Paşazade’nin atının ayağı ansızın bir çukura girdi ve bu çukurdan Yavuz Sultan Selim Han’ın kaftanına balçık sıçradı.

Son aşama müteessir olan Kemal Paşazade’ye Yavuz Sultan Selim şu hükmetli cümleyi kurdu: “Üzülmeyiniz hocam, alimin atının ayağından sıçrayan balçık bizim için üzüntü değil, bir iftihar vesilesidir.” Sonrasında döndü ve maiyetinde bulunanlara şu talimatı verdi: “Alınız bu çamuru, bu çamurlu kaftanımı öldüğüm vakit üzerime örtünüz.” Evet, yalnız bu örnek bile tarih ve medeniyetimizde ilmin ve alimin tuttuğu yeri göstermesi bakımından o şekilde zannediyorum ki mühim bir referanstır.

ŞU ACI GERÇEĞİ DE İFADE ETMEK MECBURİYETİNDEYIM

Kıymetli misafirler, kıymetli kitapseverler, cami ve medrese kütüphanelerimizin yanı sıra müstakil kütüphanelerimiz 17. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yükselmeye başladı. Köprülü Kütüphanesi, Atıf Efendi, Ragıp Paşa, Nuru Osmaniye ve Hamidiye benzer biçimde kütüphaneler uzun seneler ilim yaşamımıza damga vurdu. Hepsi birer informasyon hazinesi olan bu yapılar yalnız belli bir kesimin değil, halkın tamamının kullanımına açık bir haldeydi. Okuyan, sorgulayan, merak eden, araştırma yapmak isteyen hepimiz bu kütüphanelerden faydalanabiliyordu.

Doğal şu acı gerçeği de ifade etmek mecburiyetindeyim. Bu varlıklı müktesebatı, bilhassa Cumhuriyetimizi maziden bir kopuş olarak gören tek parti yıllarında ne yazık ki yeterince değerlendiremedik. Benzeri olmayan kaynaklarla bezeli kütüphanelerimiz tek parti zihniyetinin tepeden inmeci uygulamalarından dolayı merhum Cemil Meriç’in benzetmesiyle birer tuğla yığınına dönüştü.

Nice kuşakların geçmişiyle arasına kalınca duvarlar örüldü. Bu ülkenin aydınlık yarınları olan genç nesillerin kendi kökleriyle bağları zayıflatıldı, evlatlarımız uygarlık değerlerine bilerek yabancılaştırıldı. Bu politikalar sebebiyle koca bir nesil ne şarklı kalabildi ne garplı olabildi, iki arada bir derede maalesef oradan oraya savruldu. Türkçe ezan garabetinden musiki yasaklarına, rahmetli Aşık Veysel’in bizzat yaşamış olduğu kılık giyim dayatmalarına kadar yaşamın birçok alanında bunu gördük, yaşadık, milletçe deneyim ettik.

İCRAAT, İCRAAT, İCRAAT

Yaşadığımız tüm bu olumsuzluklara karşın tekrardan ayağa kalkmayı, köklerimizle ve tarihimizle tekrardan bütünleşmeyi o şekilde yada bu şekilde başardık. Bakınız, bugün okul öncesinden doktora sonrası düzeye kadar eğitim kurumlarımızla, kütüphanelerimizle, gençlik merkezlerimizle çıtayı her geçen gün daha yükseğe taşıyoruz. Kültür Bakanlığımız, Ulusal Eğitim Bakanlığımız, üniversitelerimiz, vakıflarımız ve mahalli yönetimlerimizle el ele vermek suretiyle kütüphanecilik mirasımızı yaşatmaya, geliştirmeye devam ediyoruz.

Cumhurbaşkanlığı olarak bu sürece liderlik ediyoruz. Şu anda içinde bulunduğumuz Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanemizi 5 yıl ilkin Ankara’mıza ve ülkemize kazandırdık. 5 milyon 100 bini aşkın kısmı basılı olmak suretiyle dijitalleştirilmiş yayınlarla beraber 141 milyon 700 bin kaynak ile burayı dünyanın en büyük üçüncü kütüphanesi haline getirdik.

300 milyonun üstünde elektronik deposu araştırmacıların kullanımına sunduk. 112 ülkeden 135 değişik dilde eserin yer almış olduğu Dünya Kitaplığı ile 13 ana veri tabanı, 233 alt veri tabanı ile 125 bin metrekarelik alanı ve 5 bin kişilik oturma kapasitesiyle, toplantı ve seminer salonları, teknoloji sınıfları, açık ve kapalı otoparkı, yiyecek salonları, kafeteryaları ve tam 201 kilometre raf uzunluğu ile Millet Kütüphanemizi öğrencilerimizin, akademisyenlerimizin ve tüm yurttaşlarımızın hizmetine verdik. Geçtiğimiz yıl 2 milyona yakın ziyaretçiyi ağırlayarak dünyada üçüncü sıraya yerleştik. Söz ola beri gele yok. İcraat, icraat, icraat.

Bu yıl Ekim ayı itibariyle, dikkatinizi çekiyorum, toplam 8.5 milyon ziyaretçiyi Millet Kütüphanesi’nde konuk etmenin kıvancını yaşadık. Bilhassa liseli ve üniversiteli gençlerimizin kütüphanemize oldukça yoğun ilgi gösterdiğini görüyor, bundan da büyük bir sevinç duyuyorum. Her sabah erken saatlerde pırıl pırıl evlatlarımız Millet Kütüphanesi’ne gelmek için adeta birbirleriyle yarışıyor. Ikimiz de burada okuyan, yazan, araştırma meydana getiren yada sınavlara hazırlanan gençlerimize günde 2 öğün çorba ikram ediyoruz. 15 çeşit içecek ve keklerimizi gene ücretsiz bir şekilde buradaki genç evlatlarımıza sunuyoruz. Bu senenin ilk 8 ayında 5 milyon 927 bin tane parasız ikramda bulunduk.

Bir başka mühim sayı şudur: Kütüphanemizde düzenlenen 1894 eğitim ve bilim atölyesinde tam 17 bin 642 katılımcı hiçbir ücret ödemeden eğitim aldı. Gene son 5 yılda Millet Kütüphanemizde 46 büyük sergiye de ev sahipliği yaptık.

2026’DA YENİ KÜTÜPHANELER AÇACAĞIZ

Kıymetli misafirler, sevgili gençler, şunu da büyük bir memnuniyetle ifade etmek isterim. 2024 yılı sonunda Kültür Bakanlığımıza bağlı halk kütüphanelerimizdeki üye sayısını 6,7 milyona, kullanıcı sayısını 38,7 milyona ve kitap sayısını da 25 milyona çıkararak tüm zamanların en büyük rekorunu kırdık. Bu yıl ise güncel üye sayımız 7,6 milyona, kitap sayımız da 25,6 milyona ulaştı. Halihazırda dağıtımda olan 800 bin yeni kitabımızla bu sayıyı yıl sonunda inşallah 26,4 milyona yükselteceğiz. 2026 senesinde açacağımız yeni kütüphanelerle toplam kullanım alanımızı 800 bin metrekareden 1 milyon metrekareye, oturma kapasitemizi ise 150 binden 200 bin kişinin üstüne taşıyacağız.

Kütüphanecilik hizmetlerinde başarılarımıza her gün bir yenisini ekliyoruz. 2 yıl ilkin “büyük yürüyüşümüzde yeni bir halka, yeni bir aşama” olarak tanım ettiğimiz, bu oldukça mühim, Rami Kütüphanemizin açılışını yapmıştık. Orayı hatırlıyorsunuz herhalde. Bu kütüphanemizi toplumsal donatılarıyla, imalathane çalışmalarıyla, kültür ve sanat etkinlikleriyle yaşayan ve üreten bir merkeze dönüştürdük.

Rami Kütüphanesi bünyesinde etkinlik gösteren ve dünyanın en büyük yazma yapıt restorasyon laboratuvarı olan Kitap Şifahanesi’mizde bu yıl 40 bin eserin durum tespitini, 28 bin eserin ise temizlik işlemini yaptık. Bir çok tahribata uğramış 4 bin 446 eserin de restorasyonunu yaparak muhafaza altına almış olduk.

Şurası da oldukça önemlidir. Buradaki misafirlerimizden muhakkak hatırlayanlar olacaktır. 28 Şubat sürecinin ruhsuz, köksüz, tarih şuurundan yoksun zihniyetinin kurbanlarından biri de İstanbul Üniversitemizdeki zamanı kitaplardı. Adı baskı ve zulümle anılan, dönemin rektörü tarafınca üniversitenin ender eserler kitaplığı ve binlerce ender yapıt çöpe atılmıştı. Bunların içinde Sultan II. Abdülhamid Han’ın hususi kitaplığı da vardı.

Bu eserleri de okuyucuların istifadesine sunduk. İstanbul’da tüm ithamlara, tüm iftiralara karşın Mustafa Kemal Atatürk Kültür Merkezi’ni tekrardan ve oldukça daha kuvvetli bir halde inşa ettik. Gelecek aylarda Haydarpaşa’da gene görkemli bir kütüphanemizi hizmete açacağız.

Son yıllarda Türkiye’nin ilk gar havalimanı ve alışveriş merkez kütüphaneleri ile 0-3 yaş bebek, ziraat, gezim ve müzik kütüphanelerini hayata geçirmiştik. Kısa sürede bir ilke daha imza atarak ülkemizin ilk hastane halk kütüphanesini Eylül ayının sonunda hizmete açtık.

DİJİTALLEŞMEDE CİDDİ MESAFE KAT ETTİK

Öteki taraftan dijitalleşme alanında da oldukça ciddi mesafe kat ettik. Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığımızın koleksiyonunda yer edinen 457.000 eserin dijital nüshasını araştırmacılarımızın istifadesine sunduk. Derleme ve kataloglama faaliyetlerinde de oldukça iyi bir karneye sahibiz. 2024’te 107.033 kitabı derleyerek Cumhuriyet zamanı rekorunu kırdık. Eylül 2025 itibarıyla 154.000 kataloglama faaliyetiyle yeni bir başarıya ulaştık.

Ulusal Dijital Kütüphane projemizle, Ulusal Kütüphanede verilen hizmetlerin sanal bir modellemesini yaparak dijital ikizini oluşturduk. Ulusal Dijital Kütüphane üyelerimiz, Ankara’daki yerleşkeye ek olarak ülkemizin dört bir tarafındaki 69 halk kütüphanemizde kurulan erişim istasyonlarından 20 milyondan fazla kaynağa erişebiliyor.

Tüm bu hizmetlerde alın teri döken bakanlıklarımıza, kurumlarımıza, bilhassa da kütüphanecilerimize teşekkür ediyorum.

AYARLARI BOZULMUŞ HAKARET OTOMATI

Kıymetli dostlarım, sizler benzer biçimde seçkin konuklarımızın önünde gündeme getirmek istemezdim. Sadece siyasetçiler olarak saldırılar karşısında politika kurumunun itibarını da korumamız gerekiyor. Dün ana karşıcılık partisi genel başkanının hezeyanlarını hem kendi partisi hem de ülkemiz siyaseti adına emin olun hicap duyarak takip ettim. Konuşan, Türkiye’nin ikinci büyük partisinin genel başkanı mı, yoksa ayarları bozulmuş hakaret otomatı mı, maalesef belli değil.

Türkiye bu şekilde bir siyasal üslubu, bu şekilde bir çiğliği asla hak etmiyor. Öte taraftan şunu da çoğumuz oldukça iyi biliyoruz: Zihin fukara olunca akıl ukala olur, dilinde freni boşalırmış. Ortada, bakın hakkaten üzülerek söylüyorum, zihni ile dili arasındaki bağ tamamen kopmuş, ağzından çıkanı kulağı duymayan zavallı bir kişi var. Bu zat gün aşırı söylediği yalanlarla, önüne gelene attığı iftiralarla, meydanlarda savurduğu hakaretlerle giderek saldırgan hale geliyor. Mahalli yönetimleri ahtapot misali saran kabahat örgütünün yolsuzlukları ortaya döküldükçe, bu zatta panikliyor, çirkinleşiyor, kontrolü iyice kaybediyor.

Biz normal olarak günden güne daha da seviyesiz ve antipatik bir hal alan bu dile, siyaseti enfekte eden bu zehirli söylemlere milletimizi mahkum etmeyiz. Dün aslına bakarsanız hem genel başkan vekilimiz ve parti sözcümüz hem de öteki dostlarım bu zata hak etmiş olduğu cevabı onun düzeyine inmeden verdiler. Kendisine tavsiyem, biz azca söyledik, o oldukça idrak etsin.

Türkiye böyle bir üslubu hak etmiyor
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com