– Cinayetin nedeni nedir? Bilmiyoruz.
– Amca katil mi azmettirici mi? Bilmiyoruz.
– Aile işin neresinde? Bilmiyoruz.
– Herkes neden sustu? Bilmiyoruz.
*
Hepsi muamma. Hepsi karanlıkta.
*
Soruşturmayı yürütenler olayın ne kadarını aydınlattılar, bu soruların hangilerinin cevaplarını buldular, bugün itibariyle ellerindeki bulgular neler?
*
Bilmiyoruz. Bunu da bilmiyoruz.
*
Çünkü tam o noktada çelikten bir duvar çıkıyor karşımıza.
Soruşturma tam bir gizlilik içinde yürütülüyor.
Yetkililer karar almışlar:
Ser verip sır vermek yok.
Basına, kamuoyuna tek bir kelime bile söylemiyorlar.
*
Oysa soruşturmada izlenen bu yöntem, sorunlara, arızalara, hatta tehlikelere yol açıyor.
Herkes dedektif oldu.
Herkes hayal gücünü kullanıyor.
*
Soruşturmada izlenen aşırı gizlilik…
– Dedikoduları arttırıyor.
* Olmayacak senaryoların yazılmasına yol açıyor.
– Irkçılığı bile körüklüyor.
– Olası masumların da töhmet altında kalmasına neden oluyor.
*
Şu an geldiğimiz nokta şunu göstermiştir ki:
*
Bu soruşturmanın biraz şeffaflaşmaya ihtiyacı var.
Artık farklı bir iletişim yönteminin denenmesi gerekiyor.
ŞU ÜÇ YOLDAN BİRİ
Bir cinayet soruşturmasında şu üç iletişim yolundan biri izlenir:
*
– BİR: Kanıtlanmış kanıtlanmamış her türlü bilgi toplumun üzerine boca edilir. Her kafadan bir ses çıkar. Beceriksiz bir soruşturma izlenimi verilir.
*
– İKİ: Bütün kapılar kapatılır, tek kelime bile söylenmez. Hiçbir bilgi verilmez. Böylece her türlü senaryonun yazılmasına, dedikodunun üretilmesine zemin hazırlanır.
*
– ÜÇ: Soruşturmanın sağlıklı yürütülmesi açısından sakınca doğurmayacak bilgiler toplumla düzenli biçimde paylaşılır. Böylece hem toplum sağlıklı bilgilendirilir hem de dedikoduların önüne geçilir.
*
Narin soruşturmasında izlenen ikinci yoldur.
*
Buradan tüm yetkililere sesleniyorum:
Soruşturmada üçüncü yolu izlemenin vakti geldi de geçiyor bile.
NARİN’E NEDEN KIYDILAR
Narin’in vahşi biçimde öldürülmesinin nedeni tam bir muamma.
*
Sekiz yaşındaki bir masuma kıyılmasının herhangi bir makul nedeni olabilir mi?
Tabii ki olamaz.
*
Benim aradığım şu:
Sekiz yaşındaki bir masuma kıyacak denli vahşileşmiş kişilerin rezilce gerekçeleri olabilir.
Yani vahşileşmiş kişiler açısından makul nedenler arıyorum.
*
Bu vahşiler, hangi gerekçeyle öldürdüler bu çocuğu?
Bazı senaryolar dolaşıyor ortalıkta:
– “Taciz / tecavüz gibi aşağılık bir suç var ortada” deniliyor.
– “Çocuk görmemesi gereken bir şeyi gördü” deniliyor.
– “Birileri aileden intikam almak için çocuğu öldürdü” deniliyor.
– “Aileden biri öldürdü, aile katili koruyor” deniliyor.
*
Sekiz yaşındaki masuma kıyılması ile bu nedenleri yan yana koyduğumuzda…
– Yok canım diyoruz.
– Bunlar değildir diyoruz.
– Aklımıza fikrimize sığdıramıyoruz.
– Şaşıp kalıyoruz.
*
Buradan çıkan sonuç şudur:
Vahşileşmiş insanların mantığı-aklı-beyni, bizim mantığımızdan, aklımızdan, beynimizden çok ama çok farklı işliyor, çalışıyor.
GALİP ENSARİOĞLU’NUN NARİN AÇIKLAMASI
AK Parti Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu’nu nasıl bilirim?
Aklı başında, ne dediğini bilen biri olarak bilirim.
*
Narin olayıyla ilgili olarak televizyonda yaptığı yorumlar çok şaşırttı beni.
*
Narin vahşice katledilmiş.
Bütün gözler ailede.
Aile gözaltında, çapraz sorguda, aile kuşku altında.
*
Böyle bir ortamda Galip Ensarioğlu’nun, “Bir şeyler biliyorduk sustuk, aileyi üzmek istemedik, aile dostumuzdur” demesi…
Olacak iş değildir.
*
Galip Ensarioğlu, sonra da “ben öyle demek istemedim, yanlış anlaşıldım” falan demiş.
*
Cinayet günü söylenecek tek söz vardır:
Lanetliyorum, katiller ortaya çıkarılsın.
*
Ben Galip Ensarioğlu’ndan bunu beklerdim.
Hayal kırıklığı yani.
ASKER / SİYASET İLİŞKİSİNDE KAÇ ARPA BOYU YOL ALDIK
Çok da eski olmayan zamanlarda Türkiye’de asker – siyaset ilişkisi şöyleydi:
*
Asker, sivil hükümete ayar verirdi.
İktidar tir tir titrerdi, muhalefet ise bu titreyiş karşısında hazzın doruklarına çıkardı.
*
Hiçbir iktidar, “Seçilmiş iradeye bağlı olması gereken bürokratik yapı, seçilmiş iradeye meydan okuyamaz” diyemezdi.
*
Hiçbir muhalefet de… “Ben bu iktidara karşı mücadele ediyorum, sana ne oluyor? Senin görevin siyaset yapmak değil. Haddini bil” diyemezdi.
*
Teğmenlerin yemini karşısında özellikle muhalefetin sergilediği yaklaşıma baktığımda…
Eski günler aklıma geldi.
*
Mesela Özgür Özel, dün şöyle demiş:
*
“Teğmenler kılıcı kime çekerler biliyor musunuz? Dosta güven düşmana kaygı versin diye çeker.”
*
Sırf polemik olsun diye söylenmiş sığ bir söz. Hiçbir derinliği yok.
Yürütülen tartışmanın dayanak noktalarıyla uzaktan yakından ilişki kurmayan retorik bir açıklama.
Tek motivasyonu var: Karşı tarafa gol atmak.
*
Oysa muhalefetin olayla ilgili olarak söylemesi gereken sadece şu iki şeydi:
*
– BİR: Teğmenlerin iyi niyetli olduklarına, siyasi iradeye karşı kılıç çekmediklerine inanıyoruz. Ancak bu yönde en küçük kuşku varsa o kuşkunun üzerine de gidilmelidir.
*
– İKİ: Önyargısız, düşmanca olmayan, ikna edici bir inceleme süreci yürütülmelidir. Sürecin böyle yürütülüp yürütülmediğinin takipçisi olacağız.
*
Muhalefet, bu tavrı takınsaydı…
Siyaset – asker ilişkisinde çok esaslı bir zihinsel devrim geçirdiğimize inanacaktım.