Sokakta av tüfeğiyle ateş edildi bu köpeğe. Vücudu delik deşik hale getirildi. Bir gözü parçalandı. Acılar içinde can çekişirken veterinere götürüldü.
Bu zavallı köpek yaşıyor ama ızdırabı hiç bitmeyecek.
Bazı yerlerde de sokak köpeklerinin hiçbir kurala uyulmadan katledildiğine dair bilgiler geliyor. Toplu mezarlar, toplu zehirlemeler falan.
*
Çıkan yasada “Köpeklere nişan alıp ateş etmek serbesttir” diye bir madde yok. Toplu katliamlara, zehirlemelere de geçit vermiyor yasa.
Yani bu zalimliklerin, bu vicdansızlıkların, bu gaddarlıkların, bu vahşiliklerin çıkan yasayla bir ilgisi yok.
*
Peki neyle ilgisi var?
Yasayla ilgili tartışmalar yapılırken kullanılan dille ilgisi var. O dilin yol açtığı iklimle ilgisi var.
Bugün maalesef insafsızlığın iştahı kabarmıştır. Bugün maalesef merhametsizlik kışkırtılmıştır. Bugün maalesef azgınlaşmış bir zalimlik söz konusudur.
*
Buna nasıl dur denilecek?
İktidar kanadının da muhalefet kanadının da harekete geçerek bu iklimi dağıtmasıyla.
*
İktidar yetkilileri diyecek ki:
“Bizim çıkardığımız yasada bu canavarlıkların yeri yoktur. Bu canavarlıklara yeltenenlere asla göz yummayacağız.”
*
Muhalefet kanadı diyecek ki:
“Bizim karşı çıktığımız yasa bile bu tür canavarlıkları öngörmüyor. Bu yapılanlar suçtur. Bunlara göz yumulmamalı.”
*
Zalimlerin, gaddarların, vicdansızların kafalarına şunu çakmamız gerekiyor:
*
Tartışmalı da olsa çıkan yasa, sizin zalimliğinize, gaddarlığınıza, vicdansızlığınıza geçit vermiyor. Suç işliyorsunuz. Elinizi koyacağınız bir vicdanınız yok, onu anladık, bari aklınızı başınıza devşirin.
MERHAMETİ SİZDEN ÖĞRENECEK DEĞİLİZ
İki gündür şöyle bir izlenim ediniyorum:
Türkiye’deki sokak hayvanları meselesini kaşımak istiyor Batı’daki bazı odaklar.
*
Medyaları ufaktan harekete geçmiş durumda.
“Köpek katliamcısı Türkiye” tarzı bir yaklaşımı köpürtüyorlar.
“Türkiye’ye boykot” kampanyaları başlatmaya çalışanlar var.
Biraz buradan yürüyecekler galiba.
*
Niye yapıyorlar bunu? Çok merhametli oldukları için mi? Vicdanları ayaklandığı için mi?
Hiç sanmıyorum.
*
Çünkü öyle olsa…
Daha dün Gazze’de bir okulda üzerilerine bomba yağdırılıp katledilen çoluk çocuk için gıklarını çıkarırlardı. Medyalarında “Çocuk katili İsrail” yaklaşımına bir satır olsun yer verirlerdi. “İsrail’e boykot” diye kampanya başlatırlardı.
ADANA HAVAALANI’NI HATIRLIYORUM
– Otogar ayarında bir havaalanıydı. Hatta bazı açılardan otogardan bile kötü.
– Adana’ya geldiğimde Afrika’nın minik ülkelerinden birine gelmişim hissiyle doluyordum.
– Adana’nın çapına, büyüklüğüne yakışmıyordu.
– Şehrin içinde kalmıştı, gelişme istidadı yoktu.
– Havaalanı içinde oturacak yer bulunamıyordu.
– Körük imkânı hak getireydi. Yürüyerek gidiliyordu uçağa.
– 1970’lere nostaljik bir yolculuğa çıkarıyordu insanı.
*
Çukurova Havalimanı’na dudak büküp mevcut Adana Havalimanı’nı savunmak…
Ne bileyim, bana çok tuhaf geliyor.
MEHMET DOĞAN VEFAT ETMİŞ
Üç özelliği vardı Mehmet Doğan’ın:
– BİR: Mehmet Akif’in yolunun sürdürücüsü olma azmindeydi. Akif’i en iyi anlayan ve anlatan isimlerin başında gelirdi.
– İKİ: Türkçe diye bir derdi vardı. Bu konuda duyarlıydı. Kocaman bir sözlük hazırladı.
– ÜÇ: Teşkilatçıydı. Türkiye Yazarlar Birliği’ni kurdu. İnatla, sabırla sürdürdü bu yapıyı.
*
Bir de kişisel özelliklerinden söz etmeliyim:
Cana yakındı. Tebessümü hiç bırakmazdı. Şakalaşmayı severdi. Yanında rahat konuşulurdu. Hiç kasmazdı.
*
Her ölüm erken ölümdür ama onunki gerçekten erken oldu.
Allah rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU’NU DİNLERKEN
Armağan Çağlayan’ın sorularını yanıtlarken dinledim Kemal Kılıçdaroğlu’nu.
Hislerimi yazıyorum:
*
– Bir insan bu kadar mı özlenmez. Hiç özlememişim kendisini.
– Bunaldım dinlerken. Sıkıldım. Kalktım bir kahve yaptım kendime. Geldim. Hâlâ konuşuyordu.
– Çırpınışına, bırakıp gidemeyişine, aklının koltukta kalışına falan… Üzüldüm.
– Kifayeti konusunda tereddüdümüz vardı ama ihtirassız olduğunu düşünüyorduk. Amma kandırmış bizi.
– Hiç mi hobisi yok? Tarla çapalasa. Balık tutsa. Torun sevse. Yapamıyor mu bunları?
GAZZE DENDİĞİNDE
Gazze dendiğinde aklınıza şunlar gelmesin:
Araplar… Tarih… Yahudiler… Kudüs… Kutsal topraklar… Ortadoğu… 67 sınırları… Arap – İsrail savaşları… İhtilaflar…
*
Gazze dendiğinde aklınıza şunlar gelsin:
Kan… Açlık… İnsanlığın bitişi… Katliam… Bombalanan çocuklar… Öldürülen kadınlar… Dünyanın sessizliği…
BİR SPOR SİYASETİ GEREKİYOR
Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak’ın olimpiyatlarla ilgili açıklamalarını okudum.
Şöyle diyor:
*
“Devlet imkân sağlar. Biz Türkiye Cumhuriyeti olarak federasyonlarımıza en üst düzey imkânları sunduk. Sağladığımız bu imkânlar, dünyanın pek çok ülkesinde yok. Bu imkânları doğru ve verimli kullanamayan federasyonlar, olimpiyatlarda beklenen sonucun alınamamasının hesabını verecek.”
*
Bakan Bak söylediğinde haksız değil.
Fakat ben bu işin federasyonlara bırakılamayacak kadar ciddi bir iş olduğunu düşünüyorum.
*
Olimpiyatlar için bir spor siyaseti belirleyip oradan yürümemiz gerekiyor sanırım. Mesela bir öneri: 10 branş saptansa ve sadece bu 10 branşa ağırlık verilse…
*
Şunu da söyleyeyim:
Benim yapabileceğim bir iş değildir sporda siyaset belirlemek. Bu konunun çok kıymetli uzmanları var. Onlardan çok daha güzel ve etkili öneriler gelecektir. Ben sadece böyle bir siyasete ihtiyaç duyulduğunu söylüyorum.