– Hamaney’in savaş yüzüğü takıp siyah bayrak asması.
*
– Her türlü mezhepsel goygoylar.
*
– Kafalarını kuma gömen Arap rejimleri.
*
– Haniye katledilince “İyi oldu, HAMAS baş belasıydı” diye sevinen krallar.
*
– Nasrallah katledilince “İyi oldu, saha temizlendi” diye sevinen emirler.
*
– Şii diye, Sünni diye birbirlerini yiyerek tüm enerjilerini tüketenler.
KİM DURDURACAK BU AZGINLIĞI
ÇOLUK çocuk katleden, sağa sola füze yağdıran, savaşı bölgeye yaymaya kalkan, bir arada barış içinde yaşamaya asla gönlü olmayan bu zalim İsrail yönetimi nasıl durdurulacak?
*
Sorun bir ırk sorunu değildir.
Gözümüzü Araplara çevirmeyelim.
*
Sorun bir din sorunu değildir.
Gözümüzü Müslümanlara çevirmeyelim.
*
Sorun BİR İNSANLIK SORUNUDUR.
Gözümüzü büyük insanlığa çevirelim.
*
Bu azgınlığı dünyanın insaflı, merhametli, haksızlık karşısında susmayan halkları durduracak.
ATATÜRK ADANA KEBAP’IN NASIL YENDİĞİNİ BİLMEZ Mİ
SAYIM Çınar’ın Kelebek’teki yazısında Albert Mizrahi’nin kitabında yer alan Atatürk’lü bir Adana Kebap anısı vardı.
Özet geçiyorum:
*
Atatürk Adana’da kebapçıda… Sofraya kebap gelmiş ama çatal bıçak falan yok. Atatürk, yaverini çağırıp şöyle diyor: “Servis açılmadı. Nasıl yenecek bu?” Kebapçı hemen devreye giriyor: “Paşam! Kebabın çatalı kaşığı olmaz. Pideden koparacaksın. Arasına yatıracaksın.” Atatürk de “Haydi beyler. Elle yenirmiş bu. Öyle yiyeceğiz” demiş.
*
Hoş bir anı ama ne yalan söyleyeyim bana pek inandırıcı gelmedi.
Kurtuluş Savaşı’ndan önce bir Osmanlı subayı olarak kebap hinterlandı sayılabilecek coğrafyada savaşan Atatürk, kebabın elle yenileceğini bilmez mi?
*
Bana kalırsa olay şöyle gelişmiştir:
*
Kebap sofraya gelir gelmez Atatürk, “Haydi beyler! Çatal bıçak beklemeyin. Elle yenir bu” demiştir.
BAYRAKTAR VE İSRAİL
AZERBAYCAN’da uluslararası bir savunma fuarı düzenlenmiş.
*
Haluk Bayraktar’ın verdiği bilgilerden anlıyoruz ki:
Fuarda Türk savunma firmaları, en başta geliyormuş. Güçlü sponsorlar arasında da Bayraktar gibi Türk savunma şirketleri yer alıyormuş.
*
Bu arada sponsorlar arasında bir İsrail firması da varmış.
Bu durumu “Bayraktar, İsrail şirketiyle ortak fuar düzenledi” falan diye Bayraktar karşıtı kampanyaya dönüştürmek isteyenler var.
*
Bayraktar ve İsrail kelimelerini yan yana getirmeye kalkışanların önce şunu anımsamalarında yarar var:
*
Bayraktar’dan önce Türkiye, İsrail’in ürettiği Heron’lara yüzlerce milyon dolar bayılıyordu.
– Üstelik bu araçlar, Türkiye’yi İsrail’e bağımlı kılıyordu.
– Üstelik bu araçlar, yerli üretimlerden 5 / 10 kat daha pahalıydı.
– Üstelik bu araçlar, acayip sorunluydu.
Bayraktar, işte bu duruma son vermiş bir şirkettir.
*
Fuarı muarı geçelim bir kalem.
Bayraktar, Türkiye’yi İsrail’in Heron’una muhtaç durumdan kurtarmış bir firmadır.
Buna odaklanalım.
MERİÇ VE YAŞAR’A BRAVO
– MERİÇ ERKAN: Eski hayatını terk edip yeni bir hayata başladı. Bembeyaz bir sarık ve bembeyaz bir cübbeyle dolaşıyor. Artık hayata nasıl bakıyor, tam olarak bilemiyorum. Yeni bakış açısında itiraz edeceğim birçok şey olabilir. Ama kişisel tercihini saygıyla karşılıyorum.
*
– YAŞAR ALPTEKİN: 90’ların ünlü isimlerindendi. O da değişti. Artık fese benzer siyah bir takkeyle dolaşıyor. Dindar bir portre çiziyor. Nasıl bir dindarlık anlayışı var? Bilemiyorum. Maneviyatı nasıl algılıyor? Onu da bilemiyorum. Ama kişisel tercihtir, saygı duyarım.
*
İşte bu iki isim, Ahu Tuğba’nın cenazesinde buluşmuş.
Çok güzel şeyler söylemişler Ahu Tuğba için. Hayırla anmışlar Ahu Tuğba’yı.
*
“Biz artık yeni bir hayata başladık, eski hayatımızın bir figürünü niye övelim, cenazesine niye katılalım” dememişler.
Bu çok net bir zarafettir. Bu çok net bir insanlıktır. Bu çok net bir erdemdir.
Gürül gürül övüyorum her ikisini de.